Hamilelikte Ben:)

Mutu hayatımda yeni bir dönüm noktası yaşadığım hamilelik sürecimi;

http://hamilelikteben.blogspot.com/

blogumda paylaşıyorum. İsteğim kızım için bir günlük olması ve onunla yaşadıklarımı paylaşmak:)

Hz. Mevlana

 Bodrum da gün bitmek üzere. Bahçe de oturmuş. Denizin sesini dinlerken kendimi Hz. Mevlana' nın sözlerini okurken buldum. Üniversite zamanı arkadaşlarla Konya'ya gitmiştik. Gitmişken de Mevlana Türbesi'ni ziyaret etmiş ve 7 öğüdün yer aldıgı güzel bir tablo almıstım. Hey gidi günler heyy....


HZ.MEVLANA'NIN YEDİ ÖĞÜDÜ

1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6- Hoş görülülükte deniz gibi ol.
7-Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Bodrum, Bodrum...

  Türkiye'nin Cenneti neresi diye bana sorsalar hiç düşünmeden Bodrum derim. Bu senemizin son tatilini yapmak üzere tekrar Bodrum'a geldik:)
   
   Bayramla da birleştirdiğimiz için 10 günlük tatil bizi bekliyor:) Güneşin ve denizin tadını doyasıya çıkarmak için can atıyorum. Dün ve bugünü evimizin sahilinde yatarak geçirdik. Yarından itibaren koyları gezmeyi planlıyoruz:)


Mutlu Dünyam

   Blog hayatıma ilk başladığım da "nasıl olacak? yapabilir miyim? diye düşünüyordum.

   Ama şimdi ilk başladığım Kermit'in mutlu Dünyası daha çok yolun başındayken, 2 kişilik hayatımıza artık bir 3. kişin dahil olacağını öğrendiğimizden beri yön değiştirdi. Bu yeni maceramı "Bebeğim ve Ben" de ( http://hamilelikteben.blogspot.com/ ) paylaşmaya başladım. Hamileliğimi hafta hafta anlatmakla birlikte, yaşadıklarımın, hissettiklerimin yer aldığı güzel bir blog.

  Bebeğim ve Ben bloguma devam ederken Niliş'in Dünyası ile yollarımız kesişti ve artık ortak bir blogumuz var :) http://pastaistasyonu.blogspot.com/

Bu blogum ilk göz ağrım olduğu için ve bana uğur getirdiğinden ara ara burayada yazmaya devam edeceğim.

Görüşmek üzere....

Prof. Dr. Üstün Dökmen'den...



‎- Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.

- İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.

- Kimseye yalvarma.

- Asla dönüp arkana bakma.

- Sır tutmasını bil.

- Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.

- Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.

- Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.

- Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.

- Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.

- Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.

- Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.

- Kendini öven insanlardan kaç.

- Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.

- Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.

- Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.

- Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.

- Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.

- Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.

- Kendini sev.

- Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.

- Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.

- İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.

- Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.

- İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.

- Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.

(Üstün Dökmen)

Pilatesli Günler :)

  İnsanı farklı hissettiren ve artık hayatımın sporu olan pilates ile tanışmam 6 ay öncesine dayanıyor.

  6 ay önce, 1 ay süre ile bir pilates kursuna yazıldım. Ancak saatleri uymadığı için bırakmak zorunda kaldım. Bu arada vakit buldukça şirketin spor salonunda spor hayatıma devam ettim ama hep bir şeyler eksikti. Çünkü koşmayı sevmiyorum, yürüyüş yapmaktan sıkılıyorum.
Veee sonunda 1 ay önce, saatleri bana uyan bir pilates kursana yazıldım. Şimdi çok rahat diyebilirim ki her şey tam :)

  Öncelikle öyle göründüğü kadar kolay değil. Her zaman her yerde esnek bir insan olduğumu savunan ben, pilates sayesinde bunun çokta doğru olmadığını farkettim:)

 Çok fazla yorulmadan bütün kasların çalışıyor. En zevk vereni de yarın her bir kasın tatlı tatlı ağrıyacak olması :) Bugün karın bölgesine yoğunlaştık. Bakalım yarın nasıl ağrılarım olacak...

  Pilatese salı ve perşembe akşamları gideceğim. Ara arada sizlerle deneyimlerimi paylaşıyor olacağım.

Pilates demek; esneklik demek... Pilates demek; mutluluk demek:)

Mutlu pilatesler herkese:)


Gençlere Mektup





'Tanrım, bana yaşamımın sonuna kadar çalışacak iş ver.
Tanrım bu işleri yapacak kadar da ömür ver.'
(Betül Mardin 16 yaşında iken anı defterine yazdığı not.)

Gençlere Mektup
Sevgili Gençler,

Size öğüt vereceğime, yaşam hikayemin bir yerinden girip diğer ucundan çıkmaya karar verdim. Yaşam, zaten ders kitabı değil midir?

Çocukken dilsizdim. İnsan özürlü olunca bir yolunu bulup, onu kapatmaya çalışır.Karşısındakini de kandırdığını, durumsuzluğunu idare ettiğini sanır. Ancak, o zaafla ilgili soru sorulursa sakatlığını bütün açıklığı ile hatırlatır.

Dostlar öğrenmek isterlerdi, 'O yıllarla ilgili neler hatırlıyorsun, çok mu acı çektin? Diye. Sıkıntım yoktu, fakat etrafdakilerin beni göstererek konuşmalarından bende bir eksiklik olduğunu anlıyordum.

Sonra kelimeler ağzımdan döküldü, konuştum.

Başlarda cümlelerin ortasında durup, yutkunup tekrar konuşmaya başlardım. Gene o özrümden dolayı algılama sorunum vardı. Arkadaşlar bir veya iki defada konuyu kavrıyorsa, ben yazıp çizip temize çekip, sabah erken kalkıp okursam ancak anlıyordum;

Ama ben öğrendiğim vakit arkadaşlara ders verecek duruma geliyordum. Dolayısı ile, araştırmak, derinine öğrenmek, bilgi edinmek bende bir emel oldu. Kelimeler aklımda kalmazsa, başka komik sözcüklerle kafiyelendirirdim. Bazen aksi anlamına gelen bir kelimeyle hatırlardım. Önemli satırların altını mutlaka çeşitli renklerde kalemlerle çizerdim.

Zaaflarıma kul köle olmamalıydım. Belki tüm yaşamımda bu doktirin ile başarılıydım diyemem ama, sanıyorum hiç olmazsa bu yolda çok çalıştım.

Sonra, bir gün büyükbabam bana bir 'iyi' bir 'kötü' ders verdi.

Devrin hem ileri gelen bir iş adamıydı, hem de çok önemli bir hukukçuydu. Ancak yemeklerinde arasında siyasetçiler, şairler, yazarlar ve düşünürler bulunurdu. Konuşmalar fevkalade ilginç ve benim için öğreticiydi.

O gece, yemeğin ortasında, sohbet koyulaştığı bir anda, evin kahyası büyükbabama eğilip gizlice bir not iletti. O da etraftakilerden özür dileyip kalktı ve yandaki salona geçti. Çok geçmeden geri döndü ve nerede kalmıştık edasıyla oturdu. Konuklar merak etmişti, kötü bir haber miydi? 'Hayır' dedi büyükbabam, 'bizim postacımız, yılardır Büyükdere-Sarıyer hattında görev yapar. Erzurum'a tayini çıkmış, ricaya gelmiş, posta müdürüne söyliyeyim diye.'

Konuklar ve aslında küçük ben, merak etmiştik, sorun çözülebilir miydi? Ümit var mıydı? 'Yok canım yardım sözü verdim ama müdürü de aramaya hiç niyetim yok' dedi. O an gözümün önüne postacının sevinç ve umutla eve dönüşü geldi. Halbuki, 'rica' yerine hiçbir zaman ulaşmayacaktı, ona ve ailesine çoktan yol görünmüştü.

O anda ömür boyu sürecek bir yemin verdim: benim defterimde insanı oyalamak olmayacaktı. Bir iş yapılacaksa, o an takibe alınacak veya baştan olumsuz cevap verilecekti.
Oyalamak, yapıyormuş gibi görünmek aslında karşısındakini aldatmak, onu hafife almak değil miydi?

Bu olayda büyükbabam iyi bir not almamıştı ama verdiği diğer ders ile hayatımı düzene koydu.

Şöyle ki:
Gene bir akşam, yemekten sonra, kahveler yudumlanırken yaşamın güçlükleri, aşılması imkansız manialardan söz ediliyordu. Büyükbabam 'Her mania aslında kapalı bir kapı gibidir.

Olay, o kapıyı ağzına kadar değil, bir kırıntık açabilmektir' dedi.

'Derhal, ayakkabınızın ucunu o araya sokup bekleyin. Kapı bir süre sonra mutlaka açılacaktır.'

Konuşmanın üzerinden birkaç yıl geçti ve babam benim yatılı olarak devam ettiğim koleji bitirmeme yasak koydu.Kapı yüzüme kapatılmıştı.

Yukarıdaki düsturu uygulamak üzere bir pazarlığa oturdum. Uzun tartışmalar sonucunda, gündüzcü olmak üzere anlaştık. Daha bir çok şart vardı ama ayağımın ucu kapının aralığından girmişti.

Ertesi yıl üniversite yasak edilince tekrar aynı metoda başvurdum. 

Dört yıl süren 'biçki-dikiş, yemek-pasta, çocuk bakımı, ev idaresi' gibi kursları bitirdim. Tüm yaşamımda, kah tiyatro, sinema ve televizyonda çalışırken, kah turizm, ağırlama veya halkla ilişkilerde bu bilgi birikimimden yararlandım, çocuklarımı elden geldiğince doktorsuz büyüttüm. Kapı açılmıştı.

Derken, çalışmam bir meslek sahibi olmam yasaklandı. Ama artık dersimi biliyordum. İçimden bir enerji, önüne geçilmez bir güç yükseliyordu. Sanki çiçek açmış bir ağaç gibiydim. Kapının ardına kadar açılması yıllarımı aldı ama beklemek değdi diyorum.

Sevgili gençler, her şeyden önce amacınızı bilmeniz gerek. Güçlükleri aşmak, kapıları açmak hep o amaca varabilmek içindir.

Sevgilerimle,
Betül Mardin

Ayrılsak Ölürüz Biz...

     Son günlerde Ferhat Göçer'in söylemesi ile tekrar gündeme gelmiş çok güzel bir şarkıdır. Benim youtube da keşfettiğim ve bana göre videosu ile çok güzel eşleşen bir şarkı. Üstelik bu şarkı ve bu ses o kadar bütünleşmiş ki Ferhat Göçer aynı etkiyi yaratmadı.



     Bu animasyonun orjinal halini seyretmek isterseniz youtube' a  "Carl & Ellie's Story" yazmanız yeterli:)  birbirleri ile tanışmaları, evlilik ve sonrasını anlatan çok güzel videolar var.


İyi seyirler:)

Kadınlara Öğütler

    IMAGE Halkla İlişkiler'in Onursal Başkanı IPRA Onursal Üyesi ve 2005 Atlas Ödülü Sahibi, 85 yaşındaki Betül Mardin kadınlara öğütler veriyor. Eminim bu yazıya çoğu yerde rastlamışsınızdır. Ben genede paylaşmak istedim güncelliği kaybetmesin. Her biri birinden kıymetli 10 altın madde.


1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.

2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.

3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini “update” et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.

4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)

5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.

6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!

7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç üşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda’sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.

8. Olumlu olacaksın.

9. Bazı şeyleri kabul edeceksin: Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.

10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin.

Üzümlü,Cevizli Kurabiye; Kolay Kurabiye:)

      Tarifi de yapılışı kadar kolay olan kurabiyemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Kayınvalidemin en çok yaptığı ve eşimin küçüklüğünden beri yediği bu kurabiye artık bizim evinde bir parçası olmuş durumda:) Ne zaman farklı bir kurabiye yapmak istesem, eşimin "artık üzümlü,cevizli kurabiye yapmıyorsun ,önce ondan yap sonra istediğini yaparsın" sitemleri ile dün akşam gene bu kurabiyeden yaptım. Sanırım her gün de  yapsam eşimin bıkmadan yiyeceği ve yapmadığımda artık hiç yapmıyorsun diyeceği bir kurabiye.

Gelelim tarife,

1,5 yumurta ( 2 beyaz, 1 sarı),
1 paket kabartma tozu,
1 çay bardağı yoğurt,
1 çay bardağı sıvı yağ,
2 çay bardağı şeker,
2,5 su bardağı un,
1 su bardağı kırık ceviz,
1 su bardağı kuru üzüm.

Şeker, kabartma tozu, yumurta ve sıvı yağı bir kaba koyup unu yavaş yavaş ekleyerek, ele yapışmayacak bir hamur olana kadar yoğurun. İçine üzüm ve cevizi ekleyerek biraz daha yoğurun. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparak çok fazla yuvarlamadan yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizin. Üzerene yumurta sarısını sürün ve önceden ısıtılmış 180 derecelik fırına yerleştirin. 30 dakika sonra sıcak, mis gibi kurabiyeleriniz hazır :)

Afiyet bal şeker olsun :)





Karaköy, Eminönü ve Sultanahmet....

   Eminönü; kuzeyinde Haliç'i, güneyinde Marmara Denizi ile bana göre İstanbul'un en büyüleyici, en mistik ve bir o kadar da en hareketli semti... Bugün ki kış güneşini fırsat bilerek eşimle attık kendimizi Eminönü'ne. Arabayı Karaköy'e bırakarak yürüyüşe çıktık. Hava soğuk olmasına rağmen, güneş ve denizin varlığı içimi öyle kıpır kıpır etti ki soğuğu hissetmedim bile:)
    Denizin, manzaranın, balıkçıların fotoğrafını çekerek Kuru kahveci Mehmet Efendi'ye doğru yol aldık. Kokusu ile kendini metrelerce öncesinden hissettiren kahveciye vardığımızda her zamanki gibi uzun bir sıra vardı. Kahveciyi geçip Mahmutpaşa yokuşunu çıkmaya başladık :) Mutlu olduğum ve yüzümdeki gülümsemeye engel olamadan yürüdüğüm  bir yokuş burası. Burada her şey var; nişanlanacak ve evlenecek olanlar için bohçalar, örgü örmek isteyenler için bin bir çeşit ve rengarenk yumaklar, havlular ve daha neler neler... Tabi ki  kendimi kaybediyorum:) 

    Yolumuza devam ederek Kapalı Çarşı'ya geldik. Büyük bir labirente benzettiğim içinde el halıları, bakır, gümüş, değerli taş ve altın satan dükkanları ile bana göre kesinlikle görülmesi gereken benzersiz bir mekan. Tabi ki burada da kendimi kaybettim:) bak bak bitmiyor, bambaşka bir ortam... Gitmeyenlere şiddetle tavsiye ediyorum:) şu kadarcık yazıyı yazarken bile yüzümde gülümseme oluştu. belki üniversite hayatımın da etkisi var tam 5 yılım buralarda geçti, eskiden kaybolduğum bu mekanda şimdi her yeri avucumun içi gibi biliyorum.

Şimdilik lafımı fazla uzatmayacağım. Çok sık gittiğim için ara ara sizlerle tekrar paylaşacağım....

Görüşmek dileğiyleeee:)

Merhaba

Merhaba,
Yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biridir yazmak. Uzun süre ara verdiğim günlüğüme bugün itibari ile tekrar başlıyorum. Bu günlükte ne mi olacak? hayata dair her şey...
Mutluluk ve hüzün...
Aslında amacım kendinden birşeyleri paylaşmak; gezdiğim yerleri, yediğim yemekleri ve bazende yaptıklarımı:)