Karaköy, Eminönü ve Sultanahmet....

   Eminönü; kuzeyinde Haliç'i, güneyinde Marmara Denizi ile bana göre İstanbul'un en büyüleyici, en mistik ve bir o kadar da en hareketli semti... Bugün ki kış güneşini fırsat bilerek eşimle attık kendimizi Eminönü'ne. Arabayı Karaköy'e bırakarak yürüyüşe çıktık. Hava soğuk olmasına rağmen, güneş ve denizin varlığı içimi öyle kıpır kıpır etti ki soğuğu hissetmedim bile:)
    Denizin, manzaranın, balıkçıların fotoğrafını çekerek Kuru kahveci Mehmet Efendi'ye doğru yol aldık. Kokusu ile kendini metrelerce öncesinden hissettiren kahveciye vardığımızda her zamanki gibi uzun bir sıra vardı. Kahveciyi geçip Mahmutpaşa yokuşunu çıkmaya başladık :) Mutlu olduğum ve yüzümdeki gülümsemeye engel olamadan yürüdüğüm  bir yokuş burası. Burada her şey var; nişanlanacak ve evlenecek olanlar için bohçalar, örgü örmek isteyenler için bin bir çeşit ve rengarenk yumaklar, havlular ve daha neler neler... Tabi ki  kendimi kaybediyorum:) 

    Yolumuza devam ederek Kapalı Çarşı'ya geldik. Büyük bir labirente benzettiğim içinde el halıları, bakır, gümüş, değerli taş ve altın satan dükkanları ile bana göre kesinlikle görülmesi gereken benzersiz bir mekan. Tabi ki burada da kendimi kaybettim:) bak bak bitmiyor, bambaşka bir ortam... Gitmeyenlere şiddetle tavsiye ediyorum:) şu kadarcık yazıyı yazarken bile yüzümde gülümseme oluştu. belki üniversite hayatımın da etkisi var tam 5 yılım buralarda geçti, eskiden kaybolduğum bu mekanda şimdi her yeri avucumun içi gibi biliyorum.

Şimdilik lafımı fazla uzatmayacağım. Çok sık gittiğim için ara ara sizlerle tekrar paylaşacağım....

Görüşmek dileğiyleeee:)
0 Responses